Serinin bir önceki yazısında ‘dashboard’lar hakkında bazı
temel bilgilere ve tasarım yaparken sıkça tekrarlanan hatalara odaklanmıştık.
Bu yazıda ise; karar vericileri etkileyebilmek için gerekli olan ilham verici
bilgilere yani; hafıza süreçlerine, algıya ve görme duyusunun çalışma prensiplerine odaklanacağız.
Bir önceki yazıya göz atmak isterseniz şu bağlantıyı
kullanabilirsiniz.
Karar vericilerin işlerini kolaylaştırmak için tasarlanan
‘dashboard’ların veya genel olarak raporların kolayca anlaşılır ve akılda
kalıcı olması gerekir. Akılda kalan sonuçlar kolayca karşılaştırılabilir ve
daha büyük kararlar daha hızlı verilebilir.
Bilgilerin hafızada tutulabilmesi için yıllardır çeşitli
hafıza teknikleri geliştirilmiştir. Bu teknikler hayal gücü ve çağrışım
odaklıdır. Temel olarak çağrışım
yapan, farklılaştırılmış, tekrarlanmış ve daha fazla duyu ile algılanmış şeyler daha uzun
süre akılda kalır. Bazıları ömür boyu unutulmaz. Genelde amacımız ömür boyu
hafızada yer edecek bir rapor tasarlamak değildir. Zaten ömür boyu unutulamayan
bir raporun sonuçları pek de iç açıcı olmayacaktır. Biz tasarımlarımızın karşılaştırma
yapıp sonucunda karar verecek kadar akılda kalıcı olmasını amaçlamaktayız.
Akılda kalıcı raporları tasarlamak için hafıza teknikleri
temel prensiplerinden çağrışım, farklılaştırma ve görsel algı gücünden faydalanabiliriz. Bu konulardaki prensipler
yardımıyla beynin işleyişini kolaylaştırarak tasarımların etkisini çarpıcı
şekilde arttırabiliriz.
Hafıza Süreçleri Nasıl İşler?
Beş duyu organı vasıtasıyla görme, koklama, işitme, tat alma ve dokunma
sinyallerini alan beynimiz verileri 3
hafıza sürecinde işler.
Duyusal Hafıza (Sensory Memory)
Dikkat öncesi hafıza
olarak da düşünülebilir. Veriler kısa süreyle ama son derece hassas bir şekilde
saklanır. Yaklaşık olarak 1
saniye(200-500 milisaniye) içerisinde tüm veriler silinir. Bu hafızanın
süresi arttırılamaz. ‘Dashboard’
tasarımının etkili olarak nitelendirilebilmesini sağlayan önemli bir süreçtir.
Eğer beyin filtreleme
ve düzenleme sonucunda anlam
çıkarabilirse bilgi kısa süreli hafıza
devredilir.
Kısa Süreli Hafıza (Short-Term or Working Memory)
Beynin filtreleme mekanizmasından geçerek anlamlı bulunun
bilgilerin nispeten biraz daha uzun süre tutulduğu hafızadır. Bu bellek
herhangi bir tekrar yapmadan birkaç
dakika boyunca 4 ile 7 parça bilgiyi saklayabilir. Çeşitli teknikler sayesinde
bu belleğin kapasitesi arttırılabilmektedir.
Örneğin TCTHYDVDUS90NETEM
metnini TC THY DVD US 90
NET EM şeklinde parçalara bölmek
akılda tutmayı kolaylaştıracaktır.
‘Dashboard’ larda
birden fazla ana fikri aktarmak istediğimizde bu bellek türü bir hayli önem
kazanmaktadır. Kısa süreli belleğin sınırlı sayıda parça veriyi tutabilmesi, neden bir raporda sınırlı sayıda ana
fikir aktarmamız gerektiğini açıklamaktadır.
Eğer yeterince tekrar
yapılırsa veya bilgi kodlanarak
işe yarar bir anlam yüklenirse, bellektekiler
uzun süreli hafızaya taşınır.
Uzun Süreli Hafıza (Long-Term Memory)
Yeterince tekrar
edilen veya kodlanarak anlam
yüklenen bilgiler bu belleğe yerleşir. Bu bellekteki bilgiler yetkinlik, zaman-mekân konusunda deneyim
ve hayatın geri kalanı ile ilgili algıları etkileyebilecek bir tecrübe olarak ömür boyu hatırlanır.
Yukarıdaki örneğe bir anlam yükleyip bizim için kıymetli bir
sonuç ürettiğini düşünelim. Mesela yukarıdaki ifade ile seyahatim boyunca
yapacağım çeşitli işler için kendime bir hatırlatma yapmış olmayı hedefleyeyim.
Ham veriyi şu şekilde kodluyorum; (TC)Türkiye’den
(THY)Türk Hava Yolları ile (US)Amerika’ya yapacağım seyahatim
boyunca yeni çıkan (DVD)filmleri
seyredeceğim. Amerika’ya vardığımda ilk işim Türkiye’yi (90)aramak hemen sonrasında ise (EM)maillerimi kontrol etmek olacak. Bu kodlama benim için önemli
sonuçlar üretiyorsa ve belki bir miktar tekrar da yapmışsam bilginin kalıcı hafızaya
geçmesini sağlamış olurum.
Uzun süreli hafıza büyüklük
ve süre bakımından sınırsız olarak düşünülebilir. Hafıza
teknikleri konusunda uzman olan veya bir şekilde kendi tekniklerini doğal
yaşantısı boyunca farkında olmadan geliştirmiş olanlar hayret verici detayları
hatırlayabilmektedirler.
Uzun süreliği belliği harekete geçirebilmek ne kadar ilham
verici olsa da, bu bellek ‘dashboard’ tasarımlarımızı etkili hale getirme konusunda çok da belirleyici sayılmaz.
Etkili ‘dashboard’ tasarımları yapabilmek için dikkat öncesi hafıza ve kısa süreli hafıza süreçlerinin etkinliğini
arttırma yollarına odaklanmamız gerekir.
Aktarılmak istenen bilgi nasıl algılanır?
Algı, duyusal bilginin alınması,
yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi
anlamına gelir. Duyuların pasif bir
şekilde alınmasıyla algı oluşmaz. Bir şeyler düşünürken tanıdık birisine
baktığımız halde onu görmeyip yanından geçip gitmemiz buna örnektir. Hâlbuki
daha sonra ona baktığımızı fakat fark etmediğimizi bile hatırladığımız olur. Bu
örnekte görme duyusu bilgiyi beyne göndermiş ancak beyin anlam çıkarma
konusunda yönlendirilmediği için o bilgiyi birkaç milisaniye içerisinde silip
atmıştır.
Aktarılmak istenen bilginin algılanması için kullanıcıların
tasarımlardan en kısa sürede anlam çıkarabilmesi amaçlanmalıdır. Eğer çok özel
araçlar kullanılmadıysa tasarımın algılanabilmesi için görme duyusundan faydalanılır.
Görme duyusu diğer
duyulardan çok daha baskındır. Göz muhteşem hızda, güçte ve güzellikte desen
arama niteliğine sahiptir. İnsan kavrama merkezine göz ve görsel bileşenlerden
yüksek hızda bilgi akşını sağlayan kanallar mevcuttur. Göz mercek, reseptörler ve duyu sinirleri vasıtasıyla gece 50 km
ötede yanan bir mum ışığını fark etmemizi, renkleri,
şekilleri ve mesafeleri ayrıştırmamızı sağlayabilir.
Algıyı arttırabilmek için görme duyusunu etkin kullanmamız son
derece önemlidir. Bunun için hangi görsellerin nasıl bir etki uyandırdığını
bilmemiz gerekir.
Algılama hızını arttıran dikkat öncesi sembolleri
Bu sembolleri Form,
Renk ve Pozisyon olarak 3 gruba ayırabiliriz.
Bu sembolleri; verileri belirli kategorilere ayırabilmek, verilerin sayısal büyüklüklerini ifade edebilmek
ve ifadeleri renklendirerek baskın
hale getirip ek anlamlar yüklemek
için kullanırız.
Kategorileştirmeyi ifade eden semboller:
‘Orientation’a
(yönelim) ait örnekte sağa yatık olan çizgi diğerlerinden farklılaştırılmıştır.
Benzer şekilde ‘Shape’ (şekil) örneğindeki
dik çizgiler ile karenin, ‘Saturation’
(doygunluk) örneğindeki daha doygun daireler
ile daha az doygun dairenin ve ‘Hue’
(ton) örneğindeki siyah renkteki daireler ile turuncu dairenin farklı iki gruba
ait olduğu anlaşılmaktadır.
Çeşitliliği
arttırdığımızda algının düşeceğini unutmamakta fayda var. Aşağıdaki örnekte
kaç farklı kategori olduğunu ayırt edebilmek -takdir edersiniz ki tek bakışta
yapılabilecek bir şey değil.
Bu bir rapor olmuş olsaydı, zamanımızın çoğunu sonuç
çıkarmaya değil de tasarımı çözmeye harcamak zorunda kalırdık. Rapor
kullanıcıları bundan hiç hoşlanmazlar.
Miktar ifade eden semboller:
‘Size’
örneğindeki büyük daire ve ‘Width’
örneğindeki kalın çizgi daha büyük miktarı ifade ediyor. Tekrar ‘Saturation’ örneğine baktığımızda
doygunluk derecesinin kategorileştirmenin yanı sıra miktarı da ifade edebileceğini
görebiliyoruz. ‘2-D Position’
örneğinde ise diğerlerinden daha aşağıda kalan daire daha düşük miktarları
ifade etmektedir.
Bu sembollerin kötü yanı miktarın diğerlerinden ne kadar
farklı olduğunu tam olarak ifade edemiyor olmasıdır. Bu eksikliği giderebilecek
en harika sembol ‘Length’ örneğindekidir.
‘Length’ örneğindeki kısa çubuk
diğerlerinden daha küçük miktarı ifade etmekle beraber, ölçeklendirme fırsatı
sunarak, miktarın ne kadar küçük olduğunu da anlamamızı kolaylaştırmaktadır.
Renklerin nitelikleri:
Yaygın olarak renkleri tanımlamak için şu 3 nitelik
kullanılmaktadır: Hue(ton), Saturation(doygunluk), Lightness/Brightness (yumuşaklık)
Bu nitelikler doğru kullanılmazsa algılama zorlaşabilir.
Aşağıdaki örnekte farklı renkteki kareler üzerinde ‘Text’ kelimesi yazılmıştır.
Ancak her iki karede de aynı renkte yazılmış kelime sağdaki karede daha kolay okunabilmektedir.
Tasarımlarda renklerin kullanımı tek başına bile %50 daha fazla etki oluşturur. Bazen çeşitlilik
abartılarak kullanıcılara gereksiz bir renk cümbüşü yaşatılır. Öncelikli olarak
algı limitinin üzerinde kullanılan renk adedi, raporu inceleyen kişinin
dikkatini dağıtacaktır. Bununla birlikte uzun süre incelenmesi beklenen
raporlarda kullanılan parlak renkler de çalışan kişiyi çok çabuk yoracaktır.
Tasarımlarımızda genel olarak doğal renkleri tercih etmeliyiz. Parlak renkleri kısıtlı miktarda olmak şartıyla sadece vurgulamak
istediğimiz noktalar için kullanmalıyız.
Renklerle ilgili olarak sıkça göz ardı edilen bir konuyu
hatırlatmadan geçemeyeceğim. Erkeklerin %10’u,
kadınların ise %1’i renk körüdür. Yani renk körleri
raporlarda iyi ve kötü durumları ifade etmek için sıkça kullanılan yeşil ve
kırmızı renkleri ayırt edemezler. Bir renk körü yeşil, sarı ve kırmızı renkleri
aşağıdaki örnekte olduğu gibi algılamaktadır.
Buna rağmen renk körleri ‘intensity’ (doygunluk ve yumuşaklık) farkını kolayca ayırt
edebilmektedir. Dolayısıyla raporlardaki uyarılar için yeşil ve kırmızı yerine
farklı ‘intensity’ değerlerini kullanmak daha uygun olacaktır. Aşağıdaki
örnekte, renk körü olan bir kişi solda bulunan farklı koyuluktaki kırmızı renkleri
sağdaki gibi algılamaktadır.
Raporlama yapmak için kullanılan araç-uygulama hangi firmaya
ait olursa olsun yukarıda ifade ettiğimiz sembol ve nitelikler temel alınarak
dizayn edilmiştir. Araç içerisinde varsayılan olarak gelen grafikler, renkler hep
bu temeller üzerine kuruludur. Bazı araçlar yukarıdaki prensipleri daha kolay
kullanmanıza olanak sağlarlar ve popüler olurlar. Bazıları ise bu konuda daha
az başarılıdır.
1920 yılında Alman psikologların duyurduğu “Gestalt Prensipleri” adındaki görsel algı teorisi ile yukarıdaki
sembol ve nitelikleri bir araya getiren psikolojik bir çalışma yapılmıştır. Bu
çalışmanın amacı; görsel veriler
arasında ilişkiler kurma, verileri belirli gruplara ayırma ve organize etme
konusuna açıklık getirmektir.
Gestalt Prensipleri:
- Proximity (Yakınlık); birbirine yakın olan nesneler bir grup algısı oluşturur.
- Similarity (Benzerlik); birine renk, şekil, doku vs. itibari ile benzeyen nesneler bir grup algısı oluşturur.
- Figure and Ground (Şekil ve Zemin); dikkatin yoğunlaştığı nesne şekil, diğer yüzeyler zemin olarak algılanır.
- Closure (Tamamlama); yarım kalan yapılar tamamlanmış olarak algılanır. Örneğin bir alanın yarım çembere alınması, tamamen ayırılmış bir grup algısı oluşturur.
- Continuity (Devamlılık); Belirli bir yönde dizilmiş şeyler bir bütün olarak algılanır. Örneğin çizgi grafikteki çizgiler bir amaç için hazırlanmış grafiği oluşturur.
- Connection (Bağlantı) ;örneğin bir çizgi ile bağlanmış nesneler bir grup algısı oluşturur.
Sonuç olarak bu bölüme kadar öğrendiklerimizi bir araya
getirirsek. Etkili rapor tasarımı için şu 4 adıma dikkat etmemiz gerekir:
- Tasarımda sunmak istediğimiz hedef fikrin belirlenmesi.
- Dikkat öncesi sembollerin hedefe uygun kullanılması.
- Gestalt prensiplerini uygulayarak verilerin kolayca organize edilmesinin sağlanması.
- “Herbert Paul Grice”ın bir önceki yazımızda bahsettiğimiz etkileşimin kalitesini arttıracak prensiplerinin tasarıma yansıtılması.
Amacımız mümkün olduğunca kolay yorumlanabilen ve amaçlanan
kısımları akılda kalan tasarımlar yapabilmek. Bu bölümde amacımızı
gerçekleştirebilmek adına çok büyük bir adım atmış olduk. Hafızanın işleyişinden, algıyı
güçlendiren sembollerden ve görsel
duyudan bahsettik. Serinin devamında stratejik,
analitik ve operasyonel dashboard rollerine,
iyi bir tasarım için bilinmesi gereken “veri-mürekkep
oranı” yaklaşımına ve raporların kullanılabilirliğinin
arttırılmasını sağlayan ipuçlarına odaklanacağız.
Faydalı olması dileğiyle…
"Serinin çoğu yerinde fikirlerinden faydalandığım Stephen Few'e teşekkürlerimi sunuyorum."
"Serinin çoğu yerinde fikirlerinden faydalandığım Stephen Few'e teşekkürlerimi sunuyorum."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder